Türkiye’nin ilk kadın UFO araştırmacısı Farah Yurdözü anlatıyor;
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Amerika’da verdiği konferanslar ve televizyon programlarıyla tanınan Farah Yurdözü Türkiye’nin ilk kadın UFO araştırmacısı. 1993’ten bugüne UFO, gizemcilik, ruhçuluk, metafizik, parapsikoloji gibi konularda çalışmalar yapıyor.
Amerikan UFO Magazine Dergisi, İtalyan XTimes Magazine ve İngiliz UFO Matrix Magazine’de köşe yazarı. ABD’de Newyork’tan Nevada’ya, California’dan New Mexico’ya kadar uzanan geniş bir alanda konferanslar vererek Türkiye’yi temsil etti.
Farah Yurdözü son beş yılda Göbeklitepe ve Karahantepe neolitik alanları üzerinde ayrıntılı araştırmalar yapıyor. Şanlıurfa ilimizin sınırları içinde yer alan bu tarih öncesi yerleşim bölgeleri “çanak çömleksiz” neolitik dönem insanlarının şaşırtıcı mimari ve mühendislik bilgisine sahip olduklarının kanıtı.
Göbeklitepe ve Karahantepe sizin için neden bu kadar önemli?
-Göbeklitepe ve Karahantepe’nin tarihi MÖ 10.950’ye kadar gidiyor ve bu şimdilik sadece toprak altından çıkartılan eserlerden hesaplanan tarih. Yeni bulgular bizi daha da eskiye götürebilir. Tarım arazisinde bir rastlantı sonucu 1986 yılında keşfedilen çok kapsamlı yapılar kompleksinden söz ediyoruz. Başlangıçta tapınak oldukları düşünüldü ama artık “Özel Yapı” deniyor. Sadece Göbeklitepe ve Karahantepe değil bölgede çok sayıda benzer höyük var. Proje şu anda “12 Taş Tepeler” adıyla devam ediyor ve kazılardan çıkan eserler dünya tarihinin yeniden yazılmasına neden olacak.
Sanırım siz her ikisini de ziyarete gidiyorsunuz?
-Evet çünkü son birkaç yılda tarih ve araştırma gezileri düzenliyoruz ve yılda birkaç defa bizimle aynı ilgi alanını paylaşan konuklarımızı Göbeklitepe, Karahantepe, Harran, Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin, Midyat, Adıyaman Nemrut dağı gibi tarihin ve medeniyetin doğduğu merkezlere götürüyoruz.
Göbeklitepe’de ne var?
– Şu anda ziyarete açık olan bölümde birbirinin tekrarı gibi görünen, taşlardan örülmüş dairesel duvarlar ve T biçimli sütunlar görüyoruz. T biçimli sütunlar farklı boylarda ve biçimlerde ama her yerde mevcut. Her dairenin çevresinde 12 adet küçük boy T sütun ve merkezde birbirine paralel yerleştirilmiş büyük boy iki T sütun var. Henüz tarımı, yerleşik düzeni ve çanak çömlek yapmayı bilmeyen atalarımız nasıl bir mantık ve matematik bilgisiyle bu yapıları kurdu? Sayı saymayı biliyorlardı. Aslında astronomiyi de biliyorlardı. Çünkü D Yapısındaki 43 numaralı sütunun üzerindeki hayvan kabartmaları bir gök haritası ve MÖ 10.950 tarihindeki yaz gün dönümünü, o gece gökyüzündeki yıldız guruplarını hatasız şekilde gösteriyor. Hiçbir optik ya da mekanik cihaza sahip olmayan insanlar bu kadar kusursuz bir astronomik gözlemi nasıl yaptılar?
Göbeklitepe ve Karahantepe’yi kuranlar kimlerdi?
-Henüz bu konuda kesin bir bilgi yok. Nereden geldiklerini, hangi ırka ait olduklarını, hangi dili konuştuklarını bilmiyoruz. Çünkü yazılı hiçbir kayıt, tablet ya da mühür benzeri ipucu bırakmamışlar. Bölgedeki en eski eserler MÖ 10.950 yılını gösteriyor ve yine bilmediğimiz nedenlerle MÖ 8000 yılında her iki neolitik alan da kasıtlı ve bilinçli olarak toprakla örtülmüş. Saklamak istemişler ya da korumak. Buna neden gerek duymuşlardı? Ya çok değer verdikleri ve zarar görmesini istemedikleri için ya da mekana artık ihtiyaçları kalmamıştı. Ardından bu insanlar kayboldu. Nereye gittiler hiçbir fikrimiz yok?
Göbeklitepe ve Karahantepe’de ne yok?
-Bu iki bölgeyi daha iyi anlamak için “Ne yok?” sorusunda cevap vermek daha aydınlatıcı olabilir. Bu insanlar heykel sanatında çok ilerlemişti. Bugünün sanat anlayışına hiç de ters düşmeyen, çok gerçekçi, boyut ve perspektifi bilinçli kullanarak taşı yontmayı bilen sanatçılardı. Taş devri insanları, çömlekten sürahi yapamıyor ama mimari ve sanat ile yakından ilgili ve hatta şaşırtıcı derecede ustaca ve etkileyici eserler vermişler. Peki, hemen şu soru akıllara geliyor; bu bilgileri nereden öğrendiler? Onlara bunu kim öğretti? Ve çıkartılan heykelleri ayrıntılı incelediğimizde her iki bölgede de kadına, anneye, aileye, çocuklara, evliliğe ve aşka dair hiçbir şey olmadığını görüyoruz. Göbeklitepe’de kadın yok. Bütün heykeller ve totemler erkekleri gösteriyor. Üstelik hayvan heykelleri ve kabartmaları da erkek.
Karahantepe’deki yeni bulgular nedir?
-Basında yer alan yazı ve fotoğraflardan bir yaban domuzu heykelinde ilk defa boya kullandıklarını gördük. Çok şaşırtıcı. Böyle bir sanat anlayışı zamanımızda 11 bin yıl önce vardı. Ama neden? Hiçbir şeyleri olmayan insanlar sürekli sanat yapmış. Ayrıca Karahantepe’de antik bir Yunan tiyatrosunun ilk örneği diyebileceğimiz geniş bir toplantı alanı var. Dairesel bir pist ve etrafını saran basamaklı oturma yerleri. Tam merkezde özel bir kişi ya da kişilere ayrıldığı belli olan podyum. O halde burada bir toplantı ya da gösteri, belki ayinler yapılıyordu. Ve izleyiciler vardı. Ama neyi kutluyorlardı? Astronomik döngüleri mi? Politik ya da dini kararlar mı alınıyordu? Yönetici ya da dini liderleri var mıydı? Henüz bu soruların cevabını bilemiyoruz. Hiç ilkel olmadıkları belli ama sanki kasıtlı olarak yazılı bir belge ya da tablet bırakmadılar. Öykülerini heykeller, totemler ve taş kabartmalarla anlatmak istediler.
Göbeklitepe ve Karahantepe insanları ya da adamları kimlerdi?
-Toprak altından çıkartılan ve Şanlıurfa Müzesinde sergilenen heykelleri çok ayrıntılı inceledim. Gözlemlerime göre burada altı ayrı ırk ya da farklı gurup yaşadı. Bunlardan biri insan formunda ve Urfa Adam ı olarak isimlendirilen heykel de o insanlardan birini yansıtıyor. Urfa Adamı dünyada insan boyutunda yapılmış olan ilk heykel. Kireç taşından yapılmış ve dingin, düşünceli bir yüz ifadesi var. Bu adam kimdi? Diğer heykel ve totemlerde ise melez bir ırk, başı arkaya doğru uzanan farklı bir biyolojik canlı ve belki de üçüncü gözünü aktive etmeyi başarmış başka bir ırk daha var.
–Dünya’da Göbeklitepe ve Karahantepe’dekine benzeyen başka eserler de var mı?
-Malta’da sonraki bin yıllarda yapılmış olsa da evet benzerleri var. Ayrıca Karahantepe’den çıkarılan heykeller Paskalya Adası’ndaki devasa taş insanlara çok fazla benziyor. Yine Göbeklitepe taşlarında gördüğümüz bir kuş formu da Anadolu’da asla var olmadı. Dodo Kuşu adı verilen, soyu tükenen, bu uçamayan türden kuş sadece Hint Okyanusu ve kıyılarında yaşadı.
Web
Instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio